Ekim 18, 2010

var oluş

Yazmak istedi, sadece yazmak

O beyaz kağıdın üzerinde,
nereye gideceğini düşünmeden
dans eden dolmakalem ucu ;
ne kadar soğuk, ama zarif,
ne kadar kıvrak , ama kırılgan
Etrafına duyarsız, sadece salınıyor,
savuruyor mürekkebi ,
hiç düşünmeden sadece döküyor
içindeki duyguları O beyaz kağıda
Yetiyor O'na çünkü
yazılan kelimelerle var oluşu

Ağustos 26, 2010

Yürek

Gece terk eder bedeni


Geriye bıraktığı teker teker ışığı sönen
Kendi gölgesinden kaçan,
güneşe teslim olmuş sokak lambaları
Kah ateşiyle kavuran
Kah soğuktan donmuş
Tek dokunuşta parçalanmaya hazır
Cam gibi yürekler

Şimdi bakınca yürek o lambalara
Ne geceden kopar
Ne de güneşe kol acar
Yansıyan,
Parçalanmak yada küle dönmekten başka nedir ki

Mayıs 27, 2010

Var-Yok

Var mıyım,
Yok muyum
Bir garip yolda yolcuyum
Aşkla dolu gönül denizim
Kurak çöllere döndü,
Suzuluğuna alıştım
Derken :

Kah!
Serap oldun,
Kızgın güneşine teslim olan çöllerime
Tam sarılıp tadacakken
Yok oldun ; tadın kaldı .
Tenimde.

Kah!
Açmayan güllerime güneş oldun
Tam koklayacaktın
Soldum, kurutulmuş gül oldum
Anılarında.

Nisan 02, 2010

Mart 20, 2010

Başka Dünya


Başka Dünya;
Bu diyardan çekip gidilen yer midir?
Bedende kapanınca gözler,
Ruhun yol aldığı yer midir?
Nerdedir ki başka dünya?
Başka Dünya;
Uzaklarda bilinmeyen değil,
Ben' den geçen yoldur.
İçimdeki gizlerimdir.
Ban'a doğru atılan her adımda,
San'a açılan kapılarla,
Ben ve Sen' in buluştuğu an' dır.
Başka Dünya;
Sen' i Ben' i yok edip, Biz'i yaşatan
Bir' in dünyasıdır.

Bu aşk için,
Başka Dünya' ya gitmeye ne gerek!
Biz bu dünyada Bir olan,
Sen ve Ben' iz.

Mart 17, 2010

İstanbul

Güneş yüzünün yarısına gülüyor bu sabah İstanbul'un
Boğaz tüm güzelliği ile güne uyanıyor
Akıntılar içiçe geçmiş sarmaş dolaş günün ilk dansını yapıyor
Boğaza seyirci olan iki yaka çoktan başlamış
Hırs, ego ve bencilliğin savaşına:

Sabahın ilk ışıklarında evlerin önlerinde okul servisleri
Anne babaların hırslarına mahkum olan küçücük bebeleri
Başlamış onlarca kilometre uzaklara taşımaya,

Bir balıkçı teknesi ekmek derdiyle açılmış
Zevk-ü sefa içinde salınan lüks yatların hemen arkasında
Koy sessizce yuva olmuş açlık ve tokluk kutuplarına

Yaban ellerin tonlarca ağırlığındaki yük gemisi
"Bizde ortağız bu güzelliğe" der gibi Boğazı ikiye böler
Ne savaşlar ne kanlar dökülerek elde edilen özgürlüğüne
Meydan okurcasına bozar Boğaz'ın güzelim sabah dansını

İstanbul'un kutuplarını birleştiren köprüler
Ekmekle , egoyla, hırsla beslenen trafik canavarına şahittir
Bu sel ne güzellikleri, ne boğazı fark eder
Girmişken "o şerit senin bu şerit benim" savaşına

İstanbul bu sabahta her yeni doğan gün gibi
Bakınca yukarlardan , görürsün ara sokaklarda , denizde , havada
Ne kutuplara memleket olmuş, dost olmuş,
Yuva olmuş ve belki de mezar olmuş

Mart 07, 2010

Kar Tanesi

Yalnız bir sokak lambası ışığının altında
Nereye düşeceğini bilmeden hoyratça savrulan
Beyaz küçük kar tanesi,
Saatlerce meydan okur gibi dans eder
Sonunda yenik düştüm sanır yerçekimine
Üzülür ağlar; suya dönüşür
Toprak dayanamaz alır içine
Beyaz küçük kar tanesi,
Bilmez ki;
Emmezse toprak suyu,
Büyümez ki ağaç
Daldaki meyve yaşam bulmaz ki

Beyaz küçük bir kar tanesi' ydim,
Üzüldüm ağladım,
Toprağa su oldum,
Bir ağaç dalına tutunan
Meyvenin suyunda can buldum

Şubat 25, 2010

Umut

Mesafeli dizilimiş cılız cılız ağaç gövdeleri
Aralarında hoyratça esen ben.
O cılız ağaçların , eğri büğrü bedenlerinden
Ne farkım var ki :
Sırtım kambur, bacaklarım eğri
Hayatın çileleriyle bastırılmış bedenim.

Yılmayan o cılız ağaç dalları,
Ne kışlar, yağmurlar, soğuklar yaşar da
Kesmez umudunu , kaldırır avuçlarını ışığa
Ne farkım var ki
Yaşadığım her zorluk bir o kadar büyütür
ve yaklaştırır ışığa
Yüküme meydan okur gibi ellerimi .

O cılız ağaç dalları,
Her felaketin ardından bahara açar yeşilliklerini
Geride bırakırken soluk yapraklarını.
Ne farkım var ki
Akan göz yaşlarıma el sallarken
Ruhum, hasretle kucaklar
Güneş kadar sıcak gülüşlerimi